Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

iyi izlenim bırakmak

  • 1 iyi izlenim bırakmak

    v. recommend

    Turkish-English dictionary > iyi izlenim bırakmak

  • 2 impression

    n f
    1 sentiment izlenim [izle'nim]

    J'ai l'impression de l'avoir déjà vu. — Onu daha önce görmüşüm izlenimim var.

    2 effet izlenim [izle'nim]

    faire bonne / mauvaise impression — iyi izlenim bırakmak

    3 sur du papier baskı [bas'kɯ]

    Dictionnaire Français-Turc > impression

  • 3 produire

    Dictionnaire Français-Turc > produire

  • 4 recommend

    v. tavsiye etmek, salık vermek, önermek, öğütlemek, tembih etmek, beğendirmek, iyi izlenim bırakmak
    * * *
    öner
    * * *
    [rekə'mend]
    1) (to advise: The doctor recommended a long holiday.) tavsiye etmek
    2) (to suggest as being particularly good, particularly suitable etc: He recommended her (to me) for the job.) tavsiye etmek

    English-Turkish dictionary > recommend

  • 5 wirken

    wirken ['vırkən]
    I vi
    1) ( wirksam sein) etkili [o tesirli] olmak ( bei -de) ( auf -e); ( Wirkung haben) etkisi [o tesiri] olmak ( bei -de) ( auf -e);
    beruhigend \wirken yatıştırıcı etkisi olmak;
    die Medizin/Tablette beginnt zu \wirken ilaç/hap etkisini göstermeye başladı;
    gegen etw \wirken bir şeye karşı etkili olmak
    2) ( so erscheinen) görünmek; ( Eindruck machen) izlenim bırakmak;
    lächerlich \wirken gülünç görünmek;
    jugendlich \wirken genç göstermek;
    überzeugend \wirken inandırıcı bir izlenim bırakmak
    3) ( zur Geltung kommen) iyi görünmek;
    ihre Brille wirkt sehr vorteilhaft gözlüğü ona çok yakışıyor;
    das Bild wirkt an dieser Stelle resim burada iyi görünüyor
    4) ( arbeiten) çalışmak ( als olarak) ( für için); ( tätig sein) aktif olmak
    II vt
    1) ( hervorbringen) yaratmak, vermek; ( tun) yapmak;
    Gutes \wirken iyilik yapmak;
    Wunder \wirken ( fam) harikalar yaratmak, mucize yaratmak
    2) ( Textilien) dokumak; ( Strümpfe) örmek
    3) ( Teig) yoğurmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > wirken

  • 6 оставлять

    несов.; сов. - оста́вить
    1) врз, в соч. bırakmak; unutmak ( забывать)

    оста́вь письмо́ на столе́ — mektubu masanın üstüne bırak

    оста́вь ве́щи у сосе́да — eşyanı komşuna bırak

    у кого́ бы (мне) оста́вить ребёнка? — çocuğumu kime bırakayım / ısmarlayayım?

    я, наве́рно, оста́вил чемода́н в ваго́не — bavulu vagonda unutmuşum

    кому́ он оста́вил своё иму́щество? — malını kime bıraktı?

    оста́вить письмо́ без отве́та — mektubu cevapsız bırakmak

    он оста́вил жену́ — karısını bıraktı

    оставля́ть следы́ — iz bırakmak

    оставля́ть хоро́шее впечатле́ние — iyi bir izlenim bırakmak

    оста́вить усы́ — bıyık bırakmak

    2) ( задерживать) alıkoymak

    оста́вить кого-л. на обе́д / обе́дать — yemeğe alıkoymak

    оста́вить кого-л. на второ́й год — (sınıfta) bırakmak; döndürmek

    3) (сохранять, приберегать) alıkoymak; saklamak; ayırmak

    оста́вь нам два биле́та — bizim için iki bilet kapat

    4) (прекращать, бросать) (vaz)geçmek; el çekmek

    оста́вь ты э́ту (свою́) привы́чку! — vazgeç sen bu huyundan!

    ••

    оста́вить кого-л. в поко́е — rahat bırakmak; kendi haline bırakmak

    оста́вить за собо́й пра́во... —......mak hakkını saklı tutmak

    не оставля́ть сомне́ния в чём-л.bir şeyden şüphe bırakmamak

    не оставля́ть ме́ста для сомне́ний — şüpheye yer bırakmamak

    Русско-турецкий словарь > оставлять

  • 7 hinterlassen

    hinterlassen*
    irr vt bırakmak, arkada bırakmak;
    \hinterlassene Werke arkada bıraktığı eserler;
    einen guten Eindruck \hinterlassen iyi bir izlenim bırakmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > hinterlassen

  • 8 machen

    machen ['maxən]
    I vt
    1) ( tun) yapmak, etmek;
    eine Bemerkung \machen bir söz etmek;
    einen Spaziergang \machen gezinti yapmak, yürüyüşe çıkmak;
    er macht mir den Garten benim için bahçeyi yapıyor; ( Kräuter) ufalamak;
    ich will es kurz \machen kısa keseceğim;
    wird gemacht! yapılacak!;
    gut gemacht! iyi yaptın!;
    ein Spiel \machen maç yapmak
    das lässt sich \machen bu yapılabilir;
    was soll man \machen? ne yapalım?;
    da ist nichts zu \machen yapılacak bir şey yok;
    was \machen Sie beruflich? meslek olarak ne yapıyorsunuz?;
    was macht dein Bruder? ağabeyin [o erkek kardeşin] ne yapıyor?;
    lass mich nur \machen! bırak da ben yapayım!;
    mach's gut! ( fam) ( Abschiedsgruß) eyvallah!;
    warum lässt du das mit dir \machen? niçin bunu kendine yaptırtıyorsun?;
    er wird es nicht mehr lange \machen ( fam) ( sterben) günleri sayılı;
    nun mach schon! ( fam) ( beeilen) haydisene!;
    mach, dass du wegkommst! ( fam) çek arabanı!;
    ins Bett/in die Hose \machen ( fam) yatağa/donuna yapmak
    2) ( herstellen) yapmak; ( anfertigen) yapmak; ( Speisen) hazırlamak; ( Licht) yakmak;
    ein Foto \machen fotoğraf çekmek;
    sie ließ sich beim Friseur/von einer Freundin die Haare \machen kuaföre/kız arkadaşına saçlarını yaptırdı;
    dafür ist er wie gemacht onun için biçilmiş kaftan
    3) ( Lärm) yapmak;
    Eindruck \machen izlenim bırakmak;
    einen Fleck auf etw \machen bir şeyin üzerini leke etmek;
    macht nichts! ( fam) ziyanı yok!, fark etmez!;
    was macht das schon? bu ne fark eder ki?
    das macht mich nervös/verrückt bu beni sinir/deli ediyor;
    das Kleid macht ( sie) alt bu giysi onu ihtiyarlaştırıyor [o yaşlı gösteriyor];
    jdm etw leicht \machen birine bir şeyde kolaylık göstermek;
    jdm das Leben zur Hölle \machen birinin hayatını zehir etmek;
    Joggen macht fit jogging insanı zindeleştirir
    5) ( fam) ( kosten) tutmak;
    was macht das? bu, ne tutuyor?
    6) ( fam) ( ergeben) etmek;
    das macht zusammen 14 bunlar, birlikte 14 eder, hepsi 14 eder
    II vr
    sich \machen
    sich hübsch \machen süslenmek;
    sich lächerlich \machen maskara olmak, kendini gülünç duruma düşürmek;
    sich lustig \machen eğlenmek ( über ile), alaya almak ( über -);
    sich beliebt \machen kendini sevdirmek ( bei -e);
    sich verständlich \machen derdini anlatmak;
    \machen Sie sich's bequem! rahatınıza bakın!
    2) ( fam) ( gedeihen) büyümek
    3) ( passen)
    sich gut \machen iyi durmak
    4) ( beginnen)
    sich an die Arbeit \machen iş başı yapmak;
    sich auf den Weg \machen yola koyulmak
    \machen Sie sich nur keine Umstände wegen mir! benim yüzümden zahmet etmeyiniz!;
    sich dat falsche Hoffnungen \machen boşuna umutlanmak
    6) ( fam)
    sich dat nichts aus etw \machen bir şeyi hiç umursamamak;
    sie macht sich nichts aus Eis dondurmadan hoşlanmaz

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > machen

  • 9 be in bad odor with smb

    kötü izlenim bırakmak, gözünde pek iyi bir insan olmamak

    English-Turkish dictionary > be in bad odor with smb

  • 10 be in bad odor with smb

    kötü izlenim bırakmak, gözünde pek iyi bir insan olmamak

    English-Turkish dictionary > be in bad odor with smb

  • 11 Figur

    Figur f <Figur; Figuren> figür; şekil; endam;
    eine gute (schlechte) Figur machen iyi (kötü) bir izlenim bırakmak;
    komische Figur garip/acayip biri

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Figur

  • 12 sound

    adj. sağlam, ses, sapasağlam, sağlıklı, bozulmamış, derin (uyku), deliksiz (uyku), emin, güvenilir, yerinde, iyi, yasal, geçerli, sert, kuvvetli, oturaklı
    ————————
    adv. mışıl mışıl, deliksiz bir şekilde
    ————————
    n. ses, melodi, gürültü, anlam, etki, sonda ile muayene, boğaz, haliç, koy, solungaç, yüzme kesesi
    ————————
    v. ses vermek, ses çıkarmak, çalınmak, etki bırakmak, çalmak, belli etmek, söylemek, muayene etmek, iskandil etmek, araştırmak, sondayla bakmak, sonda ile yoklamak, derıne dalmak (balina), ağzını aramak
    * * *
    1. ses 2. duyul (v.) 3. ses (n.)
    * * *
    I adjective
    1) (strong or in good condition: The foundations of the house are not very sound; He's 87, but he's still sound in mind and body.) sağlam, sağlıklı
    2) ((of sleep) deep: She's a very sound sleeper.) derin, mışıl mışıl
    3) (full; thorough: a sound basic training.) tam, eksiksiz
    4) (accurate; free from mistakes: a sound piece of work.) doğru, hatasız
    5) (having or showing good judgement or good sense: His advice is always very sound.) yerinde, mantıklı
    - soundness
    - sound asleep
    II 1. noun
    1) (the impressions transmitted to the brain by the sense of hearing: a barrage of sound; ( also adjective) sound waves.) ses
    2) (something that is, or can be, heard: The sounds were coming from the garage.) ses
    3) (the impression created in the mind by a piece of news, a description etc: I didn't like the sound of her hairstyle at all!) izlenim, etki
    2. verb
    1) (to (cause something to) make a sound: Sound the bell!; The bell sounded.) çal(ın)mak, öt(tür)mek
    2) (to signal (something) by making a sound: Sound the alarm!) sesle işaret vermek
    3) ((of something heard or read) to make a particular impression; to seem; to appear: Your singing sounded very good; That sounds like a train.) kulağa... gelmek, sesi... gibi olmak
    4) (to pronounce: In the word `pneumonia', the letter p is not sounded.) sesletmek
    5) (to examine by tapping and listening carefully: She sounded the patient's chest.) ses dinleyerek muayene etmek
    - soundlessly
    - sound effects
    - soundproof
    3. verb
    (to make (walls, a room etc) soundproof.) ses geçirmez yapmak
    III verb
    (to measure the depth of (water etc).) derinliğini ölçmek
    - sound out

    English-Turkish dictionary > sound

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»